Başlangıç > Tarih > BİR SOYKIRIMIN ADI 1864 BÜYÜK ÇERKES SÜRGÜNÜ 2. bölüm

BİR SOYKIRIMIN ADI 1864 BÜYÜK ÇERKES SÜRGÜNÜ 2. bölüm


2. Sürgün Savaşları:
“1763 yılından beri Ruslar, bugünkü Mezdok bölgesinde kaleler inşa ettiler. Kabardey Prensleri, 2. Katerina’dan bu uygulamaların durdurulmasını istedilerse de karşılık bulamadı, 1764’e girildiğinde artık geri dönülmez bir sürecin içine girildi. 1557 yılında yapılan dostluk anlaşması askıya alındı ve Kafkas-Rus savaşlarının başlaması için bir neden oluştu”42 ki,“Çarlık hükümeti Kuzey Kafkasyalıları ‘Kanuni İktidar’a karşı başkaldıran ‘asiler’ gibi saymaya başlamıştı”43. Artık ‘Hazırlık Savaşları’ tamamlanmış ve gerçek Kafkas-Rus savaşlarının başlaması ve ilerde meydana gelecek olan Kafkas sürgünleri için bütün ortam hazırdı. Bu suretle Kuzey Kafkasya halkları ile Rusya arasında cephe çizgisini oluşturan ünlü “Kafkas Hattı” meydana geldi”44. İşte tarihe “Çerkeslerin Soykırımı” olarak geçecek olan 21 Mayıs 1864 yılının başlangıcı da bu tarihle başlar. Çünkü 1773 sonrasında Osmanlı ordularının Rusçuk, Silistre ve Varna zaferlerini elde etmesi üzerine, II. Katerina ordusunu tekrar toparladı. Romanzoff komutasındaki Rus ordusu, Yeni Çeri Ağası Yeğen Mehmet Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunu Kozluca’da mağlup etmiş, fakat savaşı kaybeden Osmanlı, 1774’ün 17 Temmuzunda, Ruslar ise 21 Temmuzunda “Küçük Kaynarca Antlaşması”nı imzalamak zorunda kaldı”45. Ruslara göre “bu anlaşma Kuzey Kafkasya’nın merkezi bölgelerini işgal etmeleri için ‘hukuki bir temel’ idi”46. “1768’den beri çok şiddetli gerçekleşen Ruslar ile Osmanlının, Kırım Hanlığı üzerindeki nüfuz mücadelesi, Osmanlının aleyhine oldu; bu durum da Rusların Kuzey Kafkasya sınırına kadar gelmelerine yol açtı47 ve Rus orduları Kuban ve Terek ırmaklarına kadar ilerleyip burada tahkimata başladı. “1787 yılı itibariyle Rus yayılmacılığı kendini göstermiş, Kırım Türkleri yerlerinden edilmeye başlamıştı”48. Daha sonra diğer Müslüman halklardan biri olan Çerkesler takip edecekti. İşte “Kafkas-Rus Savaşı olarak adlandırılan savaşın gerçek başlangıcı, Rusların Kafkasya’da ilk kalelerini kurdukları ve toprak ele geçirmeye başladıkları, 1700’lerin bu ikinci yarısıyla tarihlenir”49. Bu tarihle beraber Kafkasya’dan sınırlı sayıda göçler de başlamış oldu. Özelikle “1837 yılında 29 kişilik bir Kırımlı Tatar grubunun Kırım’dan Osmanlıya göç etmeye izin alması”50 göçlerin ilk defa resmi bir nitelik kazanmasına yol açtı. “Aynı süre içinde Kafkasya’dan da göçler başlamış ve 1780-1800 döneminde 15 bin, 1828’de de 12 bin civarında Kafkasyalı vatanlarını terk etmişlerdi”51. Fakat Rusların yayılmacı politikası durmak bilmeyecek ve göç, yerini sürgüne, kısa bir süre sonra da soykırıma bırakacaktı.
Kuzey Kafkasyalılar, Rus istila hareketine karşı derhal direniş hareketi de geliştirdiler. Özellikle ilk örgütlü direniş, “18. yüzyılın sonlarına doğru Dağıstanlı Şeyh Mansur tarafından gerçekleştirildi”52. “Şeyh Şamil döneminde Dağıstan ve Çeçenistan’ın bütününü etkisi altına alacak olan müridizm hareketini de başlatmış oldu”53. “Asıl adı Uçerma (Ruslar Uçurma der) olan Şeyh Mansur, Ruslara karşı beş yıl savaştıktan sonra 1791 yılında tutsak edilerek Petersburg’a götürüldü ve 13 Nisan 1791’de de idam edildi”54.
“1790’a kadar İmam Mansur’un yönetiminde Çerkes kuvvetleri ve Rus orduları savaştılar. Aynı tarihte Osmanlı Sultanı tarafından Soğucak Muhafızlığına gönderilen Battal Paşa birlikleriyle Çerkeslerin bu savaşına katılmışsa da Ekim 1790’da, 800 kese altını da beraber alarak Ruslara sığınmasıyla Çerkes kuvvetlerinin zayıflamasına neden oldu”55. Ruslar Battal Paşa’nın bu yaptığına öylesine memnun olmuşlardı ki “o zamanlar küçük bir kasaba olan ve bugün Karçay-Çerkes’in başkenti olan Çerkessk’e onun adını, yani ‘Battalpaşinskiy’ adını verdiler. Bu şehrin adı, Sovyet döneminde bugünkü halini aldı”56.
“16 Şubat 1801’e gelindiğinde Rusya, Gürcitan’ı ve Abhazya’yı ilhak ettiğini açıkladı57. Bu ilhak Abhazlar tarafından şiddetli protesto ve direnişle karşılanıp Abhazya bağımsızlığını çiğnetmezken, Gürcü Krallığı bu ilhakı onayladı”58. Gürcüler, “Rusların kendilerini Osmanlı ile İran’a karşı koruduğunu ileri sürerek, Ruslara teslim olunca”59 Kuzey Kafkasya’yı güneyden de kuşatma olanağı da doğdu. O yıllarda, “1807’de Çerkelerin ‘Yemine vuz’ adını verdikleri bir veba salgını Kafkas halklarını oldukça olumsuz etkilemiş ve ordularını zayıflatmıştı”60. Bunu fırsat bilen Ruslar, “Glazenap komutasında Çerkeslerle büyük savaşlar yaptı. Çerkesler büyük zayiatlar verdiler. Humbaley nehri bir hafta kızıl aktı. Bu iki olay arasında Çerkeslerin içine düştüğü durumu anlatmak için bir atasözlerinde şöyle anlatırlar; ‘Yemınem geylaar humbaleyn yehhıjj’, yani ‘vebadan kurtulanı Xhumbaley nehri götürür”61. Hızını alamayan Ruslar, “1810’da Abhazya’yı kendine bağlarken 1821 yılında Aleksey Petroviç Yermolov komutasında büyük bir kuvvetle Kabardey’in mukavemetini kırdılar. Kabardey prens ve soylularının çoğu Rus esaretinde kalmamak için Kubaötesine kaçtılar”62 ve “Kuban’a veya Osmanlı İmparatorluğuna yerleştiler”63. 1822’de de Kabardey ve Oset topraklarını işgal ettiler ve kuzeyden Daryal geçidi gibi kilit bir yeri ele geçirdiler. Böylece Çeçenistan-Dağıstan ile batıdaki Kafkas topraklarının arasına girerek birlikte hareket etmelerini engellediler64. “Çerkesler Batı Kafkasya’da ve Dağıstanlılar da Doğu Kafkasya’da birbirlerinden bağımsız hareket etmek zorunda kaldılar”65. Bu tarihten sonra Rusların Kafkasya’da hakimiyeti daha da artmaya başladı.
“1828-29 savaşında Rumeli tarafındaki Rus Başkumandanı Dibitch’in Edirne’den sonra İstanbul’u bile tehdit edecek kadar yaklaşması ve Anadolu’da Erzurum’u alan Psakeyewitch ordusunun Trabzon’a doğru ilerlemesi üzerine Osmanlı barış imzalamak zorunda kaldı. Tarihe, 1929 Edirne anlaşması olarak geçen bu barış görüşmeleri neticesinde Balkanlardaki bazı bölgelerin yanı sıra Anapa, Poti, Ahıska ve Ahılkelek kaleleri Ruslara verildi ve böylece Rusya’nın Gürcistan’daki hakimiyeti de tanınmış oldu”66. “Daha önce 1739 Belgrat ve 1774 Küçük Kaynarca Anlaşmasında olduğu gibi sonraki ‘1829 Edirne Anlaşması’nın koşulları arasında yer alan Kuzey Kafkasya’nın Ruslara devredilmesi,”67 Rusların Kafkasya üzerinde daha çok hak iddia etmesine neden oldu. Oynanan oyun gayet basittir; Rusya sıkıştığında aslında sahip olmadığı Çerkesya’yı Osmanlıya terk etmekte böylece, belli bir zaman sonra yine aynı şekilde Osmanlı sahip olmadığı Çerkesya’yı Rusya’ya vermek zorunda kalmakta idi”68.
Bu olaylarla “Rusların yayılmacı politikasının Kuzey Kafkasya’da gelişmesi için Çarlığın önü açılmış”69 oldu. Bu anlaşmaya dayanarak Ruslar, Çerkes topraklarını da kendi hakimiyet alanları içinde gördüler. Diğer yandan “Kafkasya’nın pek geniş olan dağlık iç bölümlerinde asla yenilgiye uğratılamamış aşiretler yaşamakta idi ve bunlar hiçbir zaman esareti kabul etmemişlerdi. Ruslar 1830’larda, aşiretlere ait arazilerin kuzey sınır bölümlerini zaptetmişlerdi, ama pek zorlu Çerkes direnişiyle baş edemiyorlardı”70. Zaman zaman “Çerkes topraklarını işgal etmeyi ve burada kendi iradelerini kurmayı başardılar. Çarlığın askeri-sömürgeci yayılmacılığı gittikçe daha sert bir karakter kazanarak yavaş yavaş ilerledi”71. “Çerkesler ise bu durumu her zaman reddettiler. Zaten Ruslar da Edirne antlaşmasının kağıt üzeride olduğunu biliyordu. Kuvvet kullanılmadan bu toprakların elde edilemeyeceği belli idi72. Ana müdafaa mevkii olan Poti ve Anapa’nın elden gitmesiyle gelişen bu süreç, Batı Karadeniz sahilleri Osmanlıların kontrolünden çıkmasına neden oldu ve Kafkasya’daki yerli Kafkas halklarını da kendi başına mücadele yapmaya itti. Fakat aşiret düzeyinde örgütlü olan Çerkeslerin savunmaları da bireysel ve bölük pörçük gerçekleşiyordu. Daha sonraki “çarpışmalar sırasında örgütlenmenin ve disiplin gücünün Ruslar tarafında olduğu anlaşıldı. Çerkesler, cesaret, ruh ve maneviyat bakımından Ruslara göre üstün olmakla beraber, savaşın genel şartlarını etkileyen disiplinli ve örgütlü olmak da düşmana tam bir üstünlük sağlıyordu… Avrupa yöntemiyle eğitim gören Rus ordularına karşı Çerkeslerin kendi savaş yöntemini uygulayacak bir eğilimleri de yoktu. Daha doğrusu örgütlenmiş de değillerdi, kuvvetlerini birleştirememişlerdi… genel bir komutanları ve ortak planları da yoktu… Ayrıca hayatlarının sosyal kuruluşlarında da bir birlik bulunmuyordu”73. İşte bu şartlar altında savunma, dini nitelik kazanarak Gazi Molla, İmam Hazma ve Şeyh Şamil ile imamlar idaresinde bir savaşa dönüştü”74. Bu yüzden “Kafkasya Dağlılarının kurtuluş hareketinde Müslüman din adamları önemli rol oynadı”75. Özellikle, Çerkesya’daki halkın özgürlüklerine düşkünlüklerinde İslami duruş önemli bir mevzi sağladı, “19. yüzyılda Rusya’nın Kafkasları işgal etmesini yıllarca geciktirdi ve Kafkasya halkları arasında birlik ve dayanış oluşturulmasına vesile oluşturup Ruslara karşı ortak kimlik özelliği vererek Kafkas halklarının ‘Birleşik Kafkasya’ ideali etrafında toplaşmasını sağlamada”76 alternatif meydana getirdi. Fakat bu beklenti, Kuzeydoğu Kafkasya’da belli bir seviyeye gelmesine rağmen sosyokültürel konjonktürden dolayı Kuzeybatı Kafkasya’da cılız kaldı.
Gazavat Savaşları ve Müridizm:
İşte bu 1829 tarihi, Kuzeydoğu Kafkasya’da başlayan aynı zamanda Kafkasya’nın özgürlük mücadelesinde önemli dönüm noktalarından biri olan ‘gazavat’ savaşlarının da başladığı tarihtir. Aynı zamanda Çarlık Rusya’sının ordularına karşı direniş, zamanla birkaç kabilenin direnişi olmaktan çıkıp tüm Kuzey Kafkasya’nın özgürlük savaşına dönüşecek yeni bir dönemin adıdır bu. İmamların öcülüğünde yavaş yavaş bütün Kafkasya’ya yayılan özgürlük savaşı, cesareti, halkları harekete geçirmedeki ustalığı, politik ve taktik yeteneği ile Şeyh Şamil bu hareketin en kıdemli ve en karizmatik önderi oldu.
“1829’la beraber Dağıstan’da Şamil’in Çerkeslere ve diğer halklara yardımcı olan hareketi başladı. Bu tarihten itibaren Dağıstan’da, Çeçenistan’da, Osetya’da, Karaçay ile Kabardey’de ve Batı Çerkesya’da ortaya çıkan kurtuluş mücadeleleri ortak ulusal karakter kazandı”77. Birçok tarihçi bu sürece, imamların önderlik etme girişiminden dolayı “Kafkas Tarikatı”nın78 özgürlük savaşı adını da vermektedir.
Aslında Şeyh Bahauddin Nakşibendi’nin geliştirdiği ve Buhara’dan Kafkasya’ya, İranlı vaiz Hacı İsmail tarafından getirdiği müridizm, 1793 Gimri doğumlu Dağıstanlı imam Gazi Muhammed 1829-1832 yılları arasında Ruslara karşı savaş vermesiyle Kafkasya’nın bir özgürlük hareketine dönüştü. Fakat, İmam Mansur’un başlattığı müridizm hareketinin önderliğini “Gazi Muhammed’in Ruslara esir düşmesi ve 17 Ekim 1832’de idam edilmesiyle onun yerini İmam Hamza Bek aldı, daha sonra da bu hareketin öncülüğü İmam Şamil’e geçti”79. “1834-35 yılından itibaren”80 “Kuzeydoğu Kafkasya’da Çeçenler ve Dağıstanlılar Şamil’in önderliğinde toplu halde savaşırken, batıda Çerkesler büyük birlik oluşturmadan ayrı topluluklar halinde direndiler”81. Dolayısıyla “Şamil’in 1840’larda Kuban bölgesine gönderdiği naipleri olmasına rağmen o kadar geniş bir taban bulamadı. Bu durumun esas nedeni, Batı Kafkasya Adıgelerinde müridizmin özelliklerine karşı yoğun bir ilginin olmaması”82 ve Şamil’in “otokratik yapısı”83 idi..
Bu yüzden, geçmişte olduğu gibi bugün dahi müridizm hakkında oldukça spekülatif tartışmalar yapılmaktadır. Örneğin, bir taraftan “Türkiye’nin ve İngiltere’nin, Kafkasya’daki saldırgan politikasının silahı olarak kullanılan gerici bir akım ve feodal-dinci üst kesimin bir hareket olduğu ileri sürülürken, diğer taraftan tam tersine Çarlığın işgal politikasıyla mücadelede Kafkaslıların birleşmesine yardımcı olan bir hareket olduğu da ileri sürülmektedir”84. Tanınmış İslam tarihi yazarı Aguste Müller ise, Kafkasya müridizmini bir dini hareket değil yalnızca siyasi bir hareket olarak görür. Kafkasyalılar, aslında din uğrunda cihadı hiçbir zaman hiç kimseye ilan edilmediler. Çünkü Kafkasyalılar, bir hilafet kuruluşuna sahip değillerdi; İslam dünyasının 85merkezi durumunda da değillerdi. Ayrıca, Kafkaslılar cihat değil, yalnızca gazavat, yani özgürlük ve bağımsızlık uğrunda kutsal savaş ilan ettiler… Müridizm ise, Kafkasyalıların ulusal varlıklarını koruyan, onların siyasal birliklerini sağlayan ve ulusal devlet yaşamlarını oluşturan bir etmen oldu. Yani müridizm, kendi bağımsızlıklarını korumak ve ulusal devletlerini kurmak için gerekli bir güçtü”. Çarlığın propagandacısı Fadayev bile bu hareketin hakkını vermek zorunda kalmıştır. Fadayev’e göre “çok kavimli Dağlı köyleri etrafında toplayabilecek önder güç yoktu, kavimsel ve sınıfsal dağınıklığın etkisini bertaraf etmeye yardımcı olacak fikirler yetersizdi. 1820’li yılların ortalarında böyle bir güç bulundu”86.
Müridizm hareketini sosyal sınıfsal temele göre açıklayan Peneşu’ya göre, “Adıge toplumunun feodalleşme sürecine müridizm denk düşmüştür. Müridizm daha ziyade Şapsığ, Abzekh ve Natuhaylar arasında yaygınlık kazandı”. Hatta bazıları bu yorumu o kadar fazla abartmaktadır ki, güya “Rusları, Çarlık zamanında yapılan emperyalist savaşları bile haklı çıkarmak istercesine, Çerkes halklarının, gönüllü olarak Rusya’ya katılmak istediklerini fakat din adamları ile çıkarları bozulan feodallerin halkı kışkırtarak buna karşı çıktıklarını ve sonunda da Kafkas halklarını göçürdüklerini ileri sürmektedirler”87. Hatta “müridizm hareketi, Çerkeslere göç fikrini benimsetmiş sonuçta göçün bu kadar boyutlara ulaşmasına neden olmuştur”88. Evet, “Rus Çarlığının yürüttüğü gayri insani bu savaşta Çerkeslerin Abzekh, Şapsığ, Natuhay ve Ubıh toplulukları ile Abazinler en sert direnişi gösterdi ki, sürgün de en çok bu bölge halklarına uygulandı; neredeyse tamamı Osmanlı topraklarına sürüldü”89. Bu durum onların bağımsızlıklarına ne kadar düşkün olduklarını gösterir, ne kadar dindar olduklarını değil. “Kutsal karakter taşıyan Kafkasyalıların mücadelesi, hemen hemen toplumunun her sınıfının katıldığı ulusal boyutta bir hareket, bir ‘milli-kurtuluş hareketi’dir. Özellikle bu hareketi Nakşibendi sufi kardeşliği yönlendirdi”90.
Esas olarak “Kafkas-Rus savaşları, birçok zıt kuvvetlerin çatışma halinde olduğu bir ortamda meydana gelmiştir. Bu mücadele çok boyutludur: Doğu ile Batı, Müslümanlık ile Hıristiyanlık, bireysel özgürlük ile politik davranış, duygusallık ile hesaplılık ve benzeri bir çok farklılıkların çatışması olmuştur Kafkasya’da”91.
Kafkasya Arkeoloji Komisyonu’nun topladığı belgelere göre “müridizmi Batı Adıgelerine yayma girişimleri, Şamil’in naiplerinden önce de olmuştu. Örneğin 1826 yılında Anapa’da bulunan Türk komutan Hagi Hasan Paşa, Türkiye’nin hakimiyetini Dağlılara kabul ettirmek için dini propagandaya başvurdu. Daha sonra sırasıyla Hacı Muhammed, Süleyman Efendi ve Muhammed Emin, müridizm öğretisini bölgeye getirdiler”92. “1830’lu yılların yarısında, Çerkes kavimleri, bütün iç çekişmelere son verme ve Ruslarla hiçbir ilişkiye girmeme kararını verdikleri bir ittifak kararı aldılar. Bu kararlara müridizm fikri etki etti”93.
Kurtuluş hareketinin cephesini genişletmek ve Kuzey Kafkasya dağlılarını birleştirmek amacıyla Şamil, Adıgeler arasında müridizmi yaymaya çalıştı. Bunun için Batı Kafkasya’ya 1842-1844 arası Hacı Muhammed’i, 1845’te naibi Süleyman Efendi’yi gönderdi. Böylece Kafkas Dağlılarının lokal birleşmelerini sağlayarak bazı başarılar elde edildi. Fakat Kafkasya’da yaşayan halkların sosyal, ekonomik, politik ve diğer farklılıklardan dolayı uzun erişimli olması mümkün görünmüyordu. Hatta, bu şahıslar “binlerce yıllık Adıge geleneklerini kaldırarak dogmatik şeriat kurallarını uygulamaya katlığı için Adıgeler tarafından öldürüldüler”94. Bu yüzden Şamil’in hakimiyeti Kuzeydoğu Kafkasya ile sınırlı kaldı. Ancak hakimiyeti yalnız Kuzeydoğu Kafkasya’da tanınmış olması, Kuzeybatı Kafkasya’nın onun otoritesini veya komutasını kabul etmemeleri yüzünden bu sefer 1848’de Şamil’in üçüncü naibi Muhammed Emin, Kuzeybatı Kafkasya’da faaliyet gösterdi. İlk iş olarak Temirgoy prensi Karabek Bolotoko’nun kızı ile evlendi. Daha önceki Şamil’in naipleri “Kuzey Kafkasya halklarının kurtuluş hareketinin genişlemesi için temel yöntem olarak müridizm fikirlerinin propagandasını seçmişlerdi. Ancak, içinde bulundukları sosyal çevre, Çeçenlerde ve Dağıstanlılarınkinden biraz farklıydı. Kuzeybatı Kafkasya Adıgeleri, Çarlıkla mücadelede güçlerini birleştirmek için müridizmi bir çare olarak görerek bu yeni öğreti kati rol oynamamıştı”95. İşte, “halk kitleleri arasında eski kabile ve aşiret yapısından kalma gelenek ve alışkanlıkların İslam’ın taassup halinde, koyu bir şekilde toplumda yaşanmadığını”96 bilen “Muhammed Emin ise, Şamil’e bağlı, gerçekte tamamen geleneklere göre yönetilen bir yönetim biçimi kurarak, şeriattan hiç söz etmeden kendini kabul ettirdi ve böylece başarı sağlayabildi”97. Onun sayesinde, “halk, dini inançları için değil sömürgeciliğe ve baskılara karşı olduğu için müridizm bayrağı altında mücadele etti”98. Fakat, daha politik davranan Muhammed Emin, Bjeduğ ve Abazaların güçlerini birleştirmeyi başardı ise de müridizme duydukları güvensizlik ve ürkeklik yüzünden, diğer Adıge kabileleri bu birleşmeye mesafeli durdular. Çünkü bir taraftan dini ve sosyal eşitliği, kölelerin ve serflerin serbestliğini vaaz eden şeriat öğretisini yaymaya çalışırken diğer taraftan da Şamil’in imamlığında varolan İslami nitelikli cezalandırma sistemini uyguladı. Oysa, bu durum Kuban Adıgelerinin toplumsal yapısına hiç uymuyordu. Bu yüzden müridizm fikirlerini pek benimsemediler. Zaten Müslümanlık, Adıgeler arasında henüz geniş bir taban bulamamıştı. Mürdizmin temelinde yer alan cihat (inanç için teknik savaş), tarikat (gerçek tanrı yolu) ve davet (insanları menfur iktidara karşı isyana davet) üçlüsünden sonuncusu, yani davet Adıgeler için daha çok anlamlıydı”99. Bu anlamda, Kafkasya kurtuluş mücadelesinde din faktörü oldukça önemli, İslam da Rusya’ya karşı mücadelede başlıca aktörlerden biri olduğu”100 söylenebilir. Hatta, bütün bu önderlerin Çerkeslerin düşünce ve yaşam biçimine uygun olmayan örgütlenme ve yöntemlerinin Çerkesler’in birliğine zarar verici etkisi de oldu. Özellikle Şeyh Şamil’in müritlerine karşı ve kendisine tabi olan kalka karşı uyguladığı çok sert ve katı disiplin Çerkesleri ürkütmüştü. Bu yüzden bir taraftan Dağıstan’da ve Çeçenistan’da sıkı bir düzen getiren müridizm, diğer yandan birçok kabilenin ilk fırsatta Şeyh Şamil’den kopmasına neden oldu”101.
Kafkasya’da bütün bunlar olurken, Batılı devletler ve Osmanlı da olayları yakından takip ediyordu. “Artık Avrupa, Kafkas-Rus Savaşı’nın acımasız ve haksız olduğu kadar, kanlı ve dengesiz olduğunu iyice anlamıştı ve tepkiler büyümekte idi. 1840 yılında ileri gelen ülkelerin basınında bu konu ön sıralarda yer almaktaydı”102. Zaman zaman bazı ülkeler, özellikle İngiliz Hükümeti ve Osmanlı değişik yönlerden savaşın bir parçası oluyorlardı. Örneğin “Türkler ile gizli olarak yapılan ticareti ve Çerkeslere yapılan yardımı organize eden Çerkes soylularından Zanıko Sefer Bey,”103 Osmanlı Devleti’nin isteği doğrultusunda Batı Kafkasya’da örgütlenme çabası içerisinde idi. Diğer taraftan, “Rusya’nın Edirne Antlaşması’ıyla Çerkesya’ya sahip çıkmasına karşı çıkıyor görünen İngiltere ise, Dışişleri Bakanı Lord Palmerston’un politikasıyla Rusya yanlısı bir siyaset takip etti”104. Politikası gereği “İngilizler, Rusları kendilerine rakip gördükleri zamanlar Çerkesleri desteklemiş, fakat Ruslar ile yakınlaştığında da daha sonraları Balkanlara sürülen Çerkeslerin buralardan atılması gerektiğini bile söylemiştir”105. Fakat Çerkesler topraklarını kaptırmamak için ümitsizce ve Osmanlı-İngiliz çevrelerinden yardım umarak mücadeleye giriştiler. Sonunda, Davit Urkhart ve James Bell gibi İngiliz ajanlarınca kışkırtılan ve İngiltere çıkarlarına kullanılarak kırdırılan Çerkesler büyük bir felakete uğrayarak tüm topraklarını Ruslara kaptırdılar. Bugün vatanlarından kovulan ve çadırlarda yaşamaya mahkum edilen Filistinli Arapların yaşadıklarını çok daha önce Çerkesler yaşadı. O yüzden dönemin saygın şahsiyetlerinde “G. Bills, 6 Haziran 1864’te Londra’da Çerkeslerin durumunu görüşmek üzere yapılan bir toplantıda, ‘İngiltere’nin Çerkeslerin uğradığı kıyım ve zulmünde etkisizliği’ nedeniyle kınanması gerektiğini…, ‘İngiltere veya herhangi bir diğer ülke, deniz hukukundan ve ulusal onurundan vazgeçerek Rusya’nın bu cesur halkı fethetmesine yardım ettiğini’ iddia etmişti”106.
Rusların Balkanlardaki Ortodoks-Slav nüfusla birleşerek Batıya ilerleme düşüncesinde olan Rusları durdurmak için Katolik İngiltere, Fransa, Avusturya ve Müslüman Osmanlı devleti birleşerek Ortodoks Rusya’ya karşı verdikleri Kırım Savaşında galip çıkınca Paris Antlaşmasını Ruslara kabul ettirdiler107. “İngiltere, Kırım Savaşı sonucunda Ortadoğu ve Karadeniz’de Rusya’yı arka plana itip Terek ve Kuban ötesinde sıkıştırarak esas amaçları olan ticari nüfuz alanlarını genişletip kontrol altına alma avantajını sağladı. Bunun için 1856 Paris Anlaşması bu bölgelerde İngiltere ve Fransa’ya büyük avantajlar sağladı. Örneğin Haziran 1857’de Rusya ile Fransa arasında ticaret anlaşması imzalandı”108.
“1841’de Boğazlar Anlaşması ile de Rusların Boğazlar üzerinden Akdeniz’e inmeleri engellenmişti”109. Bu sefer Batıda önü kesilen Ruslar bütün güçlerini Asya’ya, yani Hindistan’a yönelttiler. Fakat önlerinde hala geçilmesi gereken bir Kafkasya duruyordu. Zaten “İngilizler için Kafkasya’nın geleceği önemli değildi. Ortadoğu ve Hindistan yolunda kendisine rakip olacak bir Rusya istemiyordu. Bunu önlemek onlar için yeterli idi. 30 Mart 1856’ta toplanan Paris Konferansı’nda da aynı politika izlendi. Konferansta savaşa ortak edilen Kuzey Kafkasya hakkında tek kelime söylenmedi. Rusya ile Rusya arasındaki doğu hududu belirlenirken, Kafkasya’da bağımsızlık savaşından hiç söz edilmedi”110. Fakat, “Kırım Savaşlarında Osmanlı-İngiliz ve Fransız kuvvetlerin yanında savaşa katılan Çerkesler hakkında bu anlaşmada en ufak bir yerinde bahsedilmedi”111.
Oysa, “1854 Mart ayında, İngiliz savaş gemisi Samson, Adigey sahillerine yanaşmış ve gemideki heyet, Ubıh kabilesi liderlerinden İsmail Bey ile görüşmüştü.… Kafkasyalı liderlerle ilişki kurmak isteyen sadece İngilizler değildi. Türk ve Fransız heyetleri de harekete geçti”112. Hatta Sefer Bey, “Kuzeybatı Kafkasya’yı temsilen bir heyetle 1856’da Osmanlı Sultanıyla iki görüşme yaptı. İlk kabulde Sultan, ‘Paris Anlaşması’ gereği dağlıların Rusya yönetiminde kalacağını ve Osmanlı Devletinin bir şey yapamayacağını belirtmiş; ikinci görüşmede ise, ‘kendine tebaa olduklarını kabul ederlerse ve atadığı görevliye kayıtsız şartsız uyarlarsa Çerkesleri himaye edeceğini’ açıklamış”113.
Bu ara, “Kırım Savaşından sonra ciddi çatışma çıkmamasına rağmen 200 binden fazla askerini bölgede bulundurmak zorunda olmasından dolayı Rus Çarı II. Aleksandr Kafkasya’nın kesin olarak zapt edilmesi gerektiğine karar verdi. Bu iş için ise Temmuz 1856’da General-Prens Baryatinski’yi Kafkasya Genel Valiliğine getirdi. O da göreve gelir gelmez Yermolov’un uyguladığı harp stratejisini daha da ilerleterek, Kafkasya’yı tümden kuşatıp bu kuşatma çemberini yavaş yavaş daraltarak uyguladı”114. Birkaç yıl sonra bu stratejisi ürün verdi ve Şey Şamil’in birliklerini dağıttı ve 6 Eylül 1859’da Şey Şamili de esir aldı. “Şamil’in esir düşmesi tüm Kuzey Kafkasya’da büyük yankı uyandırdı. Muhammed Emin ve yüz bine yakın silahlı, mücadeleden vazgeçerek Çar’a sadık kalacağına yemin etti. Muhammed Emin’e ömür boyu yıllık üç bin Ruble emekli maaşı bağlandı”115. Böylece tam 25 yıl devam eden gazavat savaşları da sona erdi ve Ruslar Dağıstan da dahil kuzeyi-doğuyu işgal ederek tüm güçlerini batıya yöneltti. 1859-1860 yıllarında, değişik zamanlarda bazı kavimler itaat etmek zorunda kaldılar. Ruslar her zaman uyguladıkları taktiği, içerden insanları satın almayı da dendiler. Gerçekte “ne Rusya ne de diğerleri rüşvet, rütbe dağıtımı, para, hediye, din istismarı gibi tüm çabalarına karşın, Kuzey Kafkasya’da kendi siyasetleri için kullanacakları yerli bir kadro oluşturmadılar”116. Üstelik Abzekh, Şapsığ, Ubıh ve Kuban ötesi aşiretler inatla direndiler, teslim olmadılar”117. “Çerkesya’daki halk savaşa devam etti ve kayıpları da arttı. Her geçen gün de güçleri tükeniyordu”118. 1861 yılına gelindiğinde dahi “Çerkesya’da bütün kabilelerin Rusya’ya karşı savaşmaları için İngiltere ve Osmanlı hükümetleri de propaganda faaliyetlerini sürdürdüler”119.
Bu ara, Şeyh Şamil teslim olunca bütün kuvvetlerini batıya yöneltmiş olan Rusya Kumandanlığına bazı kavimler itaat etmek zorunda kalırken inatla direnen ve teslim olmayan Abzekh, Şapsığ ve Ubıh liderlerinin bir araya geldiği bir toplantı yapıldı. Toplantıda Avrupa devletlerini uyarmak üzere bir mektup yazılmasına karar verildi120. İngiliz hükümetine gönderilen Çerkesya’da siyasi bir birlik oluşumu için girişimlerin olduğunu belirtilen mektuba hiç kimse karşılık vermedi. Tek yanıt ülkeleri işgal altında olan Lehistanlı (Polonyalı) Albay Theophile Lapinski’den geldi121.
1770 yılında Rusya tarafından işgal edilmiş Lehliler de Rusya ordusuna alınarak doğudaki cephelere, özellikle Kafkasya’ya gönderiliyordu. Zaman zaman Lehliler Ruslara karşı ayaklanıyor, ülkelerini özgürlüğe ulaştırmak için çabalıyorlardı. “Rusya ordusuyla Kafkasya’ya gönderilen birçok Lehistanlı subay ve asker, Lehistan’ın kurtuluşunun Kafkasyalıların başarısına bağlı olduğunu düşünerek Çerkes ordularına iltica ediyordu. O yüzden 1857 yılında Paris teki Leh temsilcisi Çartorsiki’nin topladığı 100 kişilik askeri heyeti Kafkasya’ya gönderilmiş”122 ve “Leh birlikleri Çerkesya Kıyılarına çıkartma yapmıştı”.123 “Aynı zamanda bir yazar olan Albay Theophile Lapinski124, Kafkasya’ya Tevik Bey takma ismiyle bu birliğin başında Çerkeslerin mücadelesine katıldı ve üç yıl savaş ortamında bizzat bulundu. Muhammed Emin’in Ruslara teslim olmasının üzerine 1860’ta Türkiye’ye döndü”125. Fakat, onların iyi niyetli bu girişimi Çerkeslerin özgürlük mücadelesine fazla bir etkisi olmadı. O sayfa da böylece kapanmış oldu.
Bütün bu süreç içinde, işgal veya başka zorlayıcı nedenler yüzünden topraklarında yaşama olanağı kalmadığını düşünen Kafkas bölgesinin bazı yerlerinden bazı aşiretler ve bazı gruplar korkularından kendi başına Anadolu’ya ve kısmen Rumeli’ye göç etmeye başladılar. Özellikle Kendi imkanlarının sınırlı olduğunu ve kesinlikle yenileceklerini tahmin eden prens ve feodal gruplardan Osmanlı yanlısı olanlarla dini çevreler, ailelerini Osmanlı topraklarına götürdüler. Bu durum Trabzon’daki Rusya Konsolosunun raporunda açıkça belirtilmektedir: “Genellikle zengin ve ilerigelen dağlılar göç ediyorlar”126. Hatta 1822’den beri küçük gruplar halinde toplu göçler oldu”127. “Sonraki yıllarda, Çerkesya’daki askeri faaliyetler arttığı ölçüde göç dalgısı da artmaya başladı”128.
Ruslar daha sonraki yılları hesaba katıp diplomatik-politik kurnazlık göstererek 1859’da Rusya, Osmanlı Devleti’ne bazı Müslüman grupların Kafkasya’dan Osmanlı Devleti’ne göçmelerine müsaade istedi. Bu müsaadeden bir yıl sonra 1860’ta Rus sefiri Melikof, savaştan zarar görmüş, yerlerinden edilmiş 40 bin kadar Müslüman güç durumda olduğu için bunların yeni bir yere yani Osmanlı Devletine göç etmek istediğini belirterek Osmanlı devletine bir anlaşma teklif etti ve Abdülmecit ’ten bir anlaşma kopardı129. Adeta zor durumda olan halkın Halife topraklarına göç etmek istemesi üzerine Ruslar, yaptıkları bu göç anlaşmasını, daha sonra yapacakları etnik temizleme ve soykırım içeren sürgünler için meşruiyet aracı olarak kullanacaklardı. Karpat’a göre bir anlaşmadan ziyade bir aldatmaca olan bu girişim, daha sonra Çerkeslerin politik ve diplomatik çıkışlarını boşa çıkarmıştır. Bu tarihten sonra gerçekleşen soykırım, adeta gönüllü bir göç fikrine indirgenmiştir. Oysa “Osmanlı hükümeti bu anlaşma ile 40-50 bin arası bir göçmeni aşamalı olarak onay verdiğini düşünüyordu”130.
Kafkasya Ordusu Genel Kurmay Başkanı General D. A. Milyutin 1857 yılında düzenlediği ‘Rus ve Kazakların Kafkasya’daki Yol Haritası ve Çerkeslerin Vatanlarından Sürülmesi’ başlıklı geliştirdiği planı General Baryatinskiy aracılığı ile 1860’ta Çar’a kabul ettirdi. Bu raporda ‘Dağlıları bizim uygun gördüğümüz arazilere göçürmek gerekir. Onları Don bölgesine iskan etmek lazım. Öte yandan Kafkasya’nın kuzey yamaçlarında Rus nüfusunun kuvvetlenmesi lazım.. zamanı gelinceye kadar bu planı Dağlılardan titizlikle gizli tutmalıyız’ denilmektedir. Baryatinskiy de bu uygulamayı Rusya’nın güvenliği için önemli gördü ve ona göre ‘Kazak nüfus yerleştirilmeli ve aşamalı bir şekilde dağlıları sıkıştırarak, yaşam şartlarını çekilmez hale getirilmelidir. İnatla ve ısrarla düşmanlıklarını sürdüren aşiretlere acımak gerekmez” 131idi.
Bundan sonra “Çarlık Rusya’sının zulüm ve katliamlarıyla önüne geçilmesi olanaksızlaşmış bir sürgün”132 dönemi başladı. “Savaş öncesinde direniş merkezlerinin imha edilmesi yönündeki askeri strateji, savaş sonrası dönemde askeri birliklerin sistemli olarak ilerlemesi, işgal edilen bölgelerden yerli halkın çıkarılması ve sonra kolonistlerin yerleştirilmesiyle güvenlik altına alınması şekline, yani yerli halkın dağlık bölgelerden sürgün edilmesi yöntemine dönüştürüldü”133 ve Kafkasya kitleler halinde boşaltıldı.
“Daha Kuzeydoğu Kafkasya’daki savaş sona ermeden Rusların Kuban nehrinin güneyindeki ovada ve dağlara kadar uzanan toprak şeridinde oturan kabileleri sıkıştırmaları ve onları bu nehrin sağ tarafındaki ovaya göç etmeye zorlamaları ya da başka bir ülkeye göç etmek zorunda bırakmaları ile 1858 yılında göç kitleler halinde gerçekleşti… Bu tarihten sonra, 1858-1859 arasında geçen bir yıl içerisinde Batı Kafkasya’dan 150 bin kişi sürgün edilmiş fakat bu gelenlerin 50 bini ölmüştü”134.
Bu dönemde hem, “Çerkeslerin sosyal yaşamda feodalitenin etkin bir şekilde varlığı merkezi bir yönetim organın oluşumunu engellemesi ve bu yüzden savunmalarını bölgesel olarak yapmak zorunda kaldıklarından dolayı savaşın gidişatını etkileyecek güçlü, yaptırımı olan diplomatik ilişki geliştirmemeleri hem de Rusların gelişiyle Çerkeslerin dinlerini kaybedecekleri fikrinin yayılmasından dolayı, bütün Müslüman dünyasının dini lideri gördükleri Osmanlı Padişahı’nın ülkelerine kitleler halinde göç sağlıyordu”135. Örneğin Kırım Savaşı’nın ardından göç etmeye başlamış olan Nogayların sayısı “1858-1859 yıllara gelindiğinde bu rakam 30 bine ulaşmıştı”136. 1860’ta ise bir kısım Nogay hacca gidip Kabe’yi tavaf etmek bahanesiyle Osmanlı topraklarına resmen göç etmişti.
Fakat kitleler halinde yapılan bu göçler kötü koşullarda gerçekleşiyordu. Karadeniz’deki Taman, Tuapse, Anapa, Tsemez, Soçi, Adler, Sohum, Poti, Batum gibi limanlardan Rus, Osmanlı ve İngiliz gemilerine balık gibi istif edilerek, Osmanlı topraklarına yani Trabzon, Ordu, Samsun, Sinop, Kefken, Varna, Burgaz, Köstence, İstanbul ve Ege kıyılarına dökülen insanların büyük bir kısmı hayatını yitirmiştir. Bu zayiat o boyutlara ulaştı ki, örneğin Trabzon’daki Rus Konsolosu, Mayıs 1864’te “30 bin kişi açlık ve hastalıktan kırıldı. Gemilerde hastalık alameti gösteren olursa derhal denize atılırdı… Yine Göç komisyonunun raporuna göre, 1858-1865 yıllarında 493.124 insanın gittiği Trabzon’da bir tek adamın 30-50 cariye birden aldığı oluyordu…”137 diye bilgi geçti. Öyle ki, hem Kafkasya hem de Osmanlı kıyılarında ölen insanların gömüldüğü çok sayıda toplu mezarın olduğundan bahsedilmiştir. Örneğin o döneme tanıklık eden ve sürgün kararını yürüten Trabzon’daki Rus Konsolosu General Katraçef’in yetkililerine şu bilgiyi geçti: “Türkiye’ye gitmek üzere Batum’a 70.000 Çerkes geldi. Bunlardan vasati olarak günde 7 kişi ölüyor. Trabzon’a çıkarılan 24.700 kişiden şimdiye kadar 19.000 kişi ölmüştür. Şimdi orada bulunan 63.900 kişiden her gün 180-250 kişi ölmektedir. Samsun civarındaki 110.000 kişi arasında her gün vasati 200 kişi can veriyor. Trabzon, Varna ve İstanbul’a götürülen 4650 kişiden de günde 40-60 kişinin öldüğünü haber aldım”138. Yine” C. Havadis’in 21 Ra 1276 tarihli sayısındaki haberde ‘… Kerç’ten gelmekte olan bir ticaret gemisi Ereğli açıklarında batmış ve gemideki 450 muhacirden 100’ü boğularak ölmüştür’ diye yazdı”140.
Osmanlı Hükümeti, artık bu göç baskısını düzenlemek için bir komisyon ihtiyacı hissetmeye başladı. “Göç ve göçmen işleri 16 Ocak 1860’a kadar İstanbul Şehremaneti (İstanbul Belediyesi) tarafından yürütülüyordu. Fakat gelen nüfus o kadar fazla idi ki belediye bu işin üstesinden tek başına gelmekte zorlandı. Bunun üzerine 1860’ta ‘Muhacirin Komisyonu’ kuruldu”141. Başına da “Çerkes asıllı Trabzon Valisi Hafız Paşa getirildi”142. Daha sonra gelişen nüfus hareketlerine bağlı bir biçimde şekil değiştirerek cumhuriyet devrine kadar geldi.
“Rusların ana hedefi Karadeniz sahili ve verimli batı ve kuzeybatı topraklarına sahip olmak ve o topraklara Rusları ya da kendi yandaş halkları getirip yerleştirmektir. Ruslar öyle istiyor diye Çerkesler kendi iradeleriyle o topraklardan ayrılmadı. Savaş bitiminde mağlubiyete razı olup topraklarında kalmayı ısrarla istekleri halde bu istekleri kabul edilmemiştir. Köyleri ve tarım alanları tahrip edilmiş olarak cebren tarihi topraklarından koparılıp uzaklaştırılmışlardır. Üstelik bir başka ülkeye Osmanlı topraklarına sürülmüşler ve yerlerine de Ruslar ve Kazaklar yerleştirildiler. O itibarla, Çerkeslerin bu acı olay, gerçek anlamda bir ‘sürgün’ olayıdır”143. Bunun açık delili “1864 öncesinde bir milyondan çok olan Adıgelerden ancak dağınık 50 köyünde 25 bin kadar insanın kalmış”144 olmasıdır. Yine “1857 yılındaki verilere göre sayılabilen Abhaz nüfus 144.546 kişi tespit edilmiş iken, 1866 yılında yapılan çalışmalarda ise 79.190 Abhaza tespit edilebilmiştir; fakat bu rakam 1878’den sonra yapılan çalışmalarda 43.302 kişiye düştüğü anlaşılacaktır”145.

42 Anzor Kuşhabiyev, 21 Mayıs Sürgünü, s. 15.
43 Barasbi Baytugan, Kuzey Kafkasya (1917-1970), Orhan Boğbay (der.), (Samsun: Yedi Yıldız Yayınları, 1998), s. 5; Abdullah Saydam, Kırım ve Kafkas Göçleri: 1856-1876, s. 36.
44 Aytek Kundukh, Kafkasya Müridizmi: Gazavat Tarihi, Tarık Cemal Kutlu (sade. ve haz.), (İstanbul: Gözde Kitapları Yayınevi, 1987), s. 11.
45 İsmail Hami Danışmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Cilt.4 (İstanbul: Türkiye Yayınevi, 1972), s. 58.
46 Barasbi Baytugan, Kuzey Kafkasya (1917-1970), s. 5.
47 İsmail Berkok, Tarihte Kafkasya.
48 Hayati Bice, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, s. 43-45.
49 Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler, s. 11.
50 Rusya İmparatorluğu Dış Siyaset Arşivi, fon 161, SSP Genel Arşivi I.-13, op.63, d, 1897 yılı, s.1-7_ aktaran Arsen Avagyan, Osmanlı İmparatorluğu ve Kemalist Türkiye’nin Devlet-İktidar Sisteminde Çerkesler, s. 23; bu ve daha sonra yapılan Nogayların göçü daha sonra yapılacak olan Çerkeslerin göçlerinin kitlesel boyutlara ulaşmasına sosyal psikolojik etki yaratacaktır.
51 Süleyman Erkan, Kırım ve Kafkasya Göçleri (1876-1908) (Trabzon: Karadeniz Teknik Ün., Kafkasya ve Orta Asya Ülkeleri Uygulama ve Merkezi, 1996), s. 10.
52Marie Broxup, Caucasian Murididsm in Soviet Historiography, Society Central Asian Studies, Print Series No: 10, 1986), s. 5; N. Luxembourg, Rusların Kafkasya’yı İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil; Aytek Kundukh, Kafkasya Müridizmi: Gazavat Tarihi, Tarık Cemal Kutlu (sade. ve haz.), (İstanbul: Gözde Kitapları Yayınevi, 1987).
53 Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 32.
54 Aytek Kundukh, Kafkasya Müridizmi: Gazavat Tarihi, Tarık Cemal Kutlu (sade. ve haz.), (İstanbul: Gözde Kitapları Yayınevi, 1987), s. 30-31. (Uçerma, halk tarafından önder seçildikten sonra Şeyh Mansur adını aldı).
55 Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 32-33; Abdullah Saydam, Kırım ve Kafkas Göçleri: 1856-1876, s. 39; daha sonra Battal Paşa Rusların isteği üzerine Osmanlı Hükümeti tarafından affedilmiş ve üstelik Trabzon valisi yapılmıştır.
56 Tavkul, 1993: 34.
57 Aynı yıl Ferah Ali Paşa da Anapa’ya gönderilmişti.
58 Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 34; N. Luxembourg, Rusların Kafkasya’yı İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil, s. 29.
59 John Colarusso, Circassian Reportriation, s. 656.
60 Kafkasya-Çarlık Rusya-Osmanlı İlişkileri, Kafdağı dergisi, sayı 15-16 (Nisan-Mayıs1988), s. 8; Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 35.
61 Avledin Dumanış, Çerkes Kültürü Üzerine Etüd (Kayser: Kayseri Kafkas Derneği, 2004), s. 144.
62 Feodro Feodoroviç Tornau, Bir Rus Subayının Kafkasya Anıları, s. 127.
63 Ali Kasumov ve Hasan Kasumaov, Çerkes Soykırımı, s. 20.
64 Yaşara Bağ, Çerkeslerin Dramı: İşgal, Sürgün ve Göç, Çerkes Sürgünü, s. 212.
65 N. Luxembourg, Rusların Kafkasya’yı İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil, s. 201.
66 İsmail Hami Danışmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, s. 115.
67 Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 63.
68 Osman Çelik, İngiliz Belgelerinde Türkiye ve Kafkasya (Ankara: Gelişim Matbaası, 1992), s. 50.
69 Aslan Peneşu, Müridizmin Kuzeybatı Kafkasya’da Yayılması, Murat Papşu (Türkçe ter.) Sbornik Statey Molodıh Uçyonıh, Aspirantov (Genç bilim adamları ve Araştırma Görevlilerinin Makaleleri Seçkesi), (Maykop: Meotı Yayınevi, 1993); Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler.
70 Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, s. 33.
71 Tuğan Kumıkov, Çerkeslerin Türkiye’ye Sürgünü (Nalçik: Adıgi, Kültür ve Tarih Dergisi, S.3, 1992), s. 88_ Murat Papşu (der.),Vatanından Uzaklara Çerkesler, (İstanbul: Çiviyazıları, 2004), s. 24. içinde.
72 Feodro Feodoroviç Tornau, Bir Rus Subayının Kafkasya Anıları, s. 9.
73 Aytek Kundukh, Kafkasya Müridizmi: Gazavat Tarihi, s. 13.
74 Kemal Karpat, 21 Mayıs Sürgünü, s. 12.
75 Aslan Peneşu, Müridizmin Kuzeybatı Kafkasya’da Yayılması, Murat Papşu (ter.) Sbornik Statey Molodıh Uçyonıh, Aspirantov (Genç bilim adamları ve Araştırma Görevlilerinin Makaleleri Seçkesi), (Maykop: Meotı Yayınevi, 1993).
76 Ufuk Tavkul, İslamiyet’in 19. Yüzyılda Kafkasya Halklarının Toplumsal Yapılarına Tesirleri, s. 46.
77 Ali Kasumov ve Hasan Kasumaov, Çerkes Soykırımı, s. 21.
78 Aslan Peneşu, Müridizmin Kuzeybatı Kafkasya’da Yayılması.
79 Bkz.: Aytek Kundukh, Kafkasya Müridizmi: Gazavat Tarihi, s. 123.
80 N. Luxembourg, Rusların Kafkasya’yı İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil, s. 71.
81 Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler, s. 12.
82 Aslan Peneşu, Müridizmin Kuzeybatı Kafkasya’da Yayılması.
83 N. Luxembourg, Rusların Kafkasya’yı İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil, s. 235.
84 Aslan Peneşu, Müridizmin Kuzeybatı Kafkasya’da Yayılması; Aytek Kundukh, Kafkasya Müridizmi: Gazavat Tarihi; Marie Broxup, Caucasian Muridism in Soviet Historiography; Sedat Öden, Rusların Kafkasya’yı İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil, N. Luxembourg, sunuş yazısı (İstanbul: Kayıhan Yayınevi, 1998).
85 Aytek Kundukh, Kafkasya Müridizmi: Gazavat Tarihi, s. 21-28.
86 Aslan Peneşu, Müridizmin Kuzeybatı Kafkasya’da Yayılması.
87 Sedat Öden, Rusların Kafkasya’yı İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil, s. 8.
88 Rahmi Tuna, Çerkeslerin Kafkasya’dan Göçü, Kafkasya Üzerine Beş Konferans (İstanbul, Kafkas Kültür Derneği Yayınları, 1977) içinde, s. 136.
89 Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler, s. 12.
90 Marie Broxup, Caucasian Muridism in Soviet Historiography, s. 5; Barasbi Baytugan, Kuzey Kafkasya (1917-1970), s. 6; Abdullah Saydam, Kırım ve Kafkas Göçleri: 1856-1876, s. 39; Hayati Bice, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, s. 15.
91 Sedat Öden, Rusların Kafkasya’yı İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil, s. 9.
92 AKAK, Tiflis, 1885, c.10, s. 234_ Aslan Peneşu, Müridizmin Kuzeybatı Kafkasya’da Yayılması, içinde.
93 Aslan Peneşu, Müridizmin Kuzeybatı Kafkasya’da Yayılması.
94 Baturay Özbek, Çerkes Tarihi Kronolojisi (Ankara: Kafkas Derneği Yayınları, 1991), s. 11.
95 Aslan Peneşu, Müridizmin Kuzeybatı Kafkasya’da Yayılması.
96 Ali Kasumov ve Hasan Kasumaov, Çerkes Soykırımı, s. 35.
97 Baturay Özbek, Çerkes Tarihi Kronolojisi, s. 91.
98 Ali Kasumov ve Hasan Kasumaov, Çerkes Soykırımı, s. 41.
99 Aslan Peneşu, Müridizmin Kuzeybatı Kafkasya’da Yayılması.
100 Ali Kasumov ve Hasan Kasumaov, Çerkes Soykırımı, s. 58.
101 Aslan Peneşu, Müridizmin Kuzeybatı Kafkasya’da Yayılması; Bedri Habiçoğlu, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, s. 52-53; Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 41.
102 Süleyman Erkan, Kırım ve Kafkasya Göçleri (1876-1908) (Trabzon: Karadeniz Teknik Ün., Kafkasya ve Orta Asya Ülkeleri Uygulama ve Merkezi, 1996), s. 56.
103 N. Luxembourg, Rusların Kafkasya’yı İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil, s. 93; İzzet Aydemir, Göç: Kuzey Kafkasyalıların Göç Tarihi, s. 36; Sefer Bey soylu bir ailedendi. Çocukken okumaya gönderildiği Türkiye’den kaçıp Rusya’ya gider. Orada Rus okulunda okur. Uzun yıllar Rus ordusunda görev yapar. Babasının ölümü üzerine kendisine kalan mirası almak için vatanına döner. Daha sonra Anapa’da Osmanlı ordusuna girer. Kendisine Albay rütbesi verilir. 1828 yılında Ruslar tarafından tutuklanır ve bir yıl sonra serbest bırakılır; Baturay Özbek, Çerkes Tarihi Kronolojisi, s. 59.
104 O. Aydın Erkan, Tarih Boyunca Kafkasya (İstanbul: Çiviyazıları Yayınları, 1999), s. 53.
105 Sedat Özden, Rusların Kafkasya’yı İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil, s. 14.
106 Russki İnvalid, St. Petersburg, 17 Haziran 1864, No: 159, s. 3_ Aktaran Murat Papşu, Vatanından Uzaklara Çerkesler, s. 87.
107 İsmail Hami Danışmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, s. 145-182.
108 Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 211, 213.
109 Osman Çelik, İngiliz Belgelerinde Türkiye ve Kafkasya, s.13.
110 Osman Çelik, İngiliz Belgelerinde Türkiye ve Kafkasya, s. 14.
111 Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 43.
112 Osman Çelik, İngiliz Belgelerinde Türkiye ve Kafkasya, s. 13.
113 Merkezi Devlet Askeri Tarih Arşivi, fon 38, sıra 7, dosya 343, sayfa 108_ Ali Kasumov ve Hasan Kasumov, Çerkes Soykırımı, s. 216-217 içinde.
114 Bedri Habiçoğlu, Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, s. 50.
115 Merkezi Devlet Askeri Tarih Arşivi, fon 38, sıra 7, dosya 376 sayfa 22_ Ali Kasumov ve Hasan Kasumaov, Çerkes Soykırımı, s. 225 içinde; Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 43.
116 Nihat Berzeg, Çerkes Sürgünü: Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleri, s. 117.
117 Ali Kasumov ve Hasan Kasumaov, Çerkes Soykırımı, s. 235.
118 Yaşara Bağ, Çerkeslerin Dramı: İşgal, Sürgün ve Göç, s. 213.
119 Kafkasya Arkeoloji Komisyonu Arşivi, cilt 12, sayfa 908_ Ali Kasumov ve Hasan Kasumaov, Çerkes Soykırımı, s. 226 içinde.

Kategoriler:Tarih
  1. Henüz yorum yapılmamış.
  1. No trackbacks yet.

Yorum bırakın